HMK m. 225 ile m. 239 arasında düzenlenen yemin, kanunumuzda
kesin delil teşkil eder. Davanın esasına ilişkin ve kişinin kendisi ile ilgili
iddia edilen olay bakımından, karşı tarafın delili yoksa ya da mahkeme sunulan
delili yeterli görmezse, hakkında iddia edilen kişi karşı tarafa yemin teklif
edebilir. Böylece iddia edilen olguyla ilgili hakimde kanaat yaratılması için
doğrulatma ihtiyacı karşılanmış olur. Fakat bu yol adaleti tesis etme açısından
2015 yılında ne kadar etkilidir?
İnsanların birbirlerine oldukça zor güvendikleri, içinde
bulunduğumuz hayat koşullarının getirmiş olduğu iletişimsizlik, arkadaş
ilişkilerinin yüzeyselliği ve ilişkilere duyulan saygı dikkate alındığında bu
sorunun cevabı az çok ortaya çıkmaktadır. Tarafların üzerinde yıllardır uğraştığı, maddi manevi emek harcadığı
davalarda yeterli delil bulunamadığı ve yemine başvurulduğu takdirde karşı
tarafın iki dudağından çıkacak söze kesin delil kuvveti kazandırılması hukuk
güvenliği açısından tereddüt vericidir. Yemin çoğu ülkede kesin delil olarak
kanunlarda yer almaz. Kaldı ki yaşadığımız çağda bir insanın inançsızlığı
tercih etmiş olması, farklı dinlere mensup olması ya da kutsal saydığı herhangi
bir değerinin olmaması sık rastlanabilen bir durumdur. Bu bakımdan, herkesin
birbirine karşı dürüst ve samimi olmasını umut etmekle birlikte, bunun yasada
kesin delil olarak kabul edilmesi hukuk güvenliği açısından sakıncalıdır.
Zehra Sırcan